Kadın Emeği ve Mücadelesi
Emek Çalışmaları Topluluğu olarak 8 Mart öncesi akademisyen İpek İlkkaracan ve KHK’lı direnişçi Betül Celep ile “Kadın Emeği ve Mücadelesi” başlıklı bir panel düzenledik. İlkkaracan sunumunda bakım emeğini merkeze alan “mor ekonomi” kavramıyla sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonominin koşullarına işaret ederken, Celep kadınların işten atılma ve direniş deneyimlerinin kendine özgü niteliklerine ve direnişinin kadın direnişi olmasının açtığı imkânlara değindi. İpek İlkkaracan öncelikle Türkiye’de ekonomik alandaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğindeki en keskin uçurumun işgücüne katılımda olduğunu gösterdi. Erkeklerin işgücüne katılım oranı %70 iken bu oran kadınlar arasında %30’a düşüyor. İlkkaracan bu durumun ücret eşitsizliği, mesleki ayrımcılık, cam tavan, mülkiyet tasarrufu/birikimi, sosyal güvenlik uçurumu, cinsel taciz gibi işgücü piyasasına ilişkin diğer ayrımcılıkların gündeme gelmesini zorlaştırdığını ifade etti. Kadınların işgücüne katılımının düşüklüğünün gerekçesi olarak eğitimsizlik ve vasıfsızlığın gösterilmesini de eleştiren İlkkaracan, kadınların işgücüne katılımının evlilikle beraber dramatik bir düşüş gösterdiğini, dolayısıyla asıl gerekçenin kadınların üstlenmek zorunda bırakıldığı ücretsiz bakım emeği olduğunu gösterdi. Zira ilkokul ve lise mezunlarının kazandığı ücret, ev içi emeğin ücretli karşılanması durumunda ödenmesi gereken ücreti karşılamıyor. Gelir eşitsizliğindeki uçuruma da dikkat çeken İlkkaracan, feminist iktisadın geliştirdiği zaman kullanımı istatistiklerine referansla kadınların çalışmadıkları için değil, daha fazla çalışmalarına rağmen gelir elde edemediklerini gösterdi. Kadınlar ücretsiz çalışma saatlerinin %76’sını, ücretli çalışmanın da %43’ü gerçekleştirdikleri halde gelirin çok daha azına erişebiliyorlar. Buradan hareketle İlkkaracan, piyasa ekonomisinin ücretsiz emek sarf edenleri cezalandırıcı sonuçlarının olduğunu, dolayısıyla bir bakım krizi ile karşı karşıya olduğumuzu belirtti. Bakım emeğinin bir noktaya kadar mekanize edilebileceğine ve sadece insanı değil, dünyayı sürdürmek ve iyi tutmak için yaptığımız her şeyi içerecek şekilde yeniden tanımlandığına dikkat çekti. İlkkaracan toplumun bakım emeği sunma yeti ve isteğinin aşındığına işaret eden bakım krizini, dünyanın kaynaklarının kendilerini yenilemesine izin vermeden ve karşılıksız sömürülmesinin getirdiği çevre kriziyle de ilişkilendirdi. Çözümün yeşil ekonomi ile işbirliği içinde bakım emeğini merkeze alan bir “mor ekonomi” olduğunu savunan İlkkaracan, bakım emeğinin tanınması, azaltılması ve yeniden dağıtılmasını amaçlayan hizmet ve mekanizmaların geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Bu amaçla sosyal bakım için güçlü bir kurumlar ve hizmetler altyapısı, iş saatlerinin azaltılması, bakım izinlerinde eşitlik ve erkeklerin teşviki, işyerinde saydamlık ve eşit işe eşit ücret gibi talep ve hizmetlerin geliştirilebileceğini belirtti. İstanbul Kalkınma Ajansı’ndaki işinden KHK ile atılan Betül Celep ise kadınların işten atılma ve mücadele deneyimlerini paylaştı. İşten atılmasının ardından kadınlarla birlikte 66 günlük bir sokak direnişi gerçekleştiren Celep, kadınların güvencesizliği ve işsizliği daha farklı deneyimlediğine vurgu yaptı. Kadınların işten çıkarılma durumunda aileye geri çağrıldığını, yeniden işe girmelerinin de bu nedenle daha zor olduğunu aktardı. KHK direnişlerinde kullanılan dilin farklılık gösterdiğine dikkat çeken Celep, içinde bulunduğu direnişi de “kadın direnişi” olarak kurguladıklarını, bu sayede daha kapsayıcı ve direnişi büyütmeyi hedefleyen bir dil aradıklarını belirtti. Direniş deneyiminin içinde bulunduğu ilişkileri ve sınıf mücadelesindeki konumuna dair algısını da dönüştürdüğüne işaret eden Celep, KHK’lıların esas öznelerin mücadele çizgisini belirlediği bir zeminde bir araya gelmesi gerektiğine vurgu yaptı.